Bugün birlikte günümüzde çokça oynanan, fiziksel güç yerine düşünce gücü gerektiren, 7’den 70’e herkesin oynayabileceği satranç oyununu inceleyeceğiz. Satrancı hep duymuş ya da oynamayı biliyor olsak da nereden geldi bu oyun? Kimin aklına geldi 64 kareye 32 taş dizip hepsine ayrı görevler vermek? Gelin birlikte inceleyelim.
Mısır piramitleri birçok konuda gizem taşımasının yanı sıra, satranç oyunu için de gizem taşımaktadır. Yapılan arkeolojik çalışmalardan gelen bulgulara göre yaklaşık 4000 yıl önce duvarlardaki kabartmalarda kralların satranç benzeri bir oyun oynadığına rastlanmıştır.
Satranç hakkında ilk yazılı belgeler ise M.S 3-4. yüzyılda yaşamış olan Hint Hükümdarı II. Chandragupta zamanına götürmektedir bizi. Oyunun adına da “Çaturanga” denmiştir. Daha sonra oradan İran’a, İran’dan Araplara, Endülüslülerden de İspanya üzerinden tüm Avrupa’ya taşındığı söylenmektedir.
Satrancın kökenine bakalım: İran’da satranç Pers hükümdarlarının zekasını ölçmek için kullanılmış
İran’da satranç aslında Pers hükümdarlarının zekasını ve analitik düşüncesini ölçmek için kullanılmış. Ancak Münihli tarihçi Renate Syed satrancın Hindistan’da keşfedildiğine eminim diyor. Ona göre bu bir oyundan öte savaş taktiğiymiş. Mesela köylü piyadeler önden sürülürken, zırhlı filler taarruz için hazır bulunurmuş. Okçular savaş arabalarıyla düşmanın üstüne yürürken, süvariler de düşmanı kıstırıp savaşı kazanmayı planlıyormuş.
Hint bilginlerin ise savaşlarının başarılı olması için teoriye ihtiyaçları vardı ve satranç bunun için mükemmel bir çözümdü. Belki kim neden uğraşsın bu kadar diyebilirsiniz. Fakat Hint kültürüne baktığımızda resmin yerini çok rahat görebiliriz, savaş sahnelerinin halılara işlenmesi gibi. Savaşı halıya işleyen bir toplumun savaş kazanmak için böyle bir şeyle uğraşması çok da anormal durmuyor. Syed ayrıca kralın yanında yer alanların en saygın ailelerden gelen vezirler olduğunu da belirtmiş.
Satrancın kökeni kakkında farklı yaklaşımlar da var:
Kesin bir veri olmasa da satrancın kökeni hakkında birçok varsayım var. Bunlardan bir diğeri de satrancı Brahman’ın bulduğu ve Şah’a hediye ettiğidir. Şah da ona “Benden ne istersen iste,” demiş. Brahman satranç karelerinin her birine bir öncekinin iki katı buğday koymasını istemiş, fakat oynanmaya başlayınca Brahman’ın istediği buğday miktarı imkansıza yakın olmuş. Şah da Brahman’ı tebrik etmiş ve ne kadar güçlü olduğunu söylemiş.
Bir diğer varsayım da satrancı Truva kuşatmasında Palamedes’in bulduğunu söylüyor. Ama ne Yunanlardan ne de başkasından bu konuya dair bir onay gelmemiş. Son olarak bahsedebileceğimiz bir ülke daha var. O da Çin. Efsaneye göre komutan Han Xin bir savaş için bu oyunu icat etmiş. Satrancın her efsaneye ya da inanışa göre kökleri savaşa, savaşın teorik ve pratikliğine dayanıyor. Yıllar boyunca unutulmuş ve ancak M.S 7. yüzyılda tekrar gün yüzüne çıkıp hatırlanmış. O zamanlar adına da “XiangQi” denmiş yani Fil Oyunu. Bir sürü varsayım olsa da satrancın nereden geldiği kesin olarak hiçbir zaman bilinemeyecek gibi gözüküyor…
Satranç taşları: Türk medeniyetlerinden de esintiler taşıyor
Satranç taşına benzeyen ilk taş türlerinin Kuşhan Devleti’nin başkenti olan Dervazintepe’de (M.S.100) bulunduğu söylenilmektedir. Oradan da Hint topraklarına geçmiştir… Taşların biçim ve şekline bakılınca Türk medeniyetlerinde büyük yeri olan bazı şeyler görülmüş. O zamanların Türk medeniyetini düşünürsek at, çadır, balbal, kümbet gibi şeyler akla geliyor. XI. yüzyılda da fildişinden yapılmış bir satranç takımı bulunmuş ve Selçuklu Satranç Takımı denmiş.
Geçmişten günümüze satrancın yolculuğu:
Geçmişte satranç oynayıp da kazanmak bir hayli zormuş. Mesela vezir sadece tek kare ilerleyebiliyormuş ya da fil, at gibi sadece bir kare atlayarak gidebiliyormuş ve uzaklara gidebilen sadece kale imiş. Bunun gibi kısıtlamalar oyunu bayağı bir zorlaştırmış. Günümüzde ise piyonlar karşı tarafa ulaşınca seçeceğiniz başka bir taşa dönüşebiliyor ya da piyonla iki kare atlama, rok yapma gibi hamleler eklenmiş. Bunlarla beraber oyunu oynamak hızlanmış. Günümüzde Uluslararası Satranç Federasyonu (FIDE) en çok üyesi olan federasyonlardan biri haline gelmiştir. Belki yıllar içerisinde başka kurallar eklenip çıkarılır ve oyunun gidişatı değişir, kim bilir…
Romantik dönemden dijital döneme geçiş:
1880’lerde artık yavaş yavaş günümüz satranç halini almaya başlamış. Bu zamanlara da Romantik Dönem Satrancı deniyormuş. Zamanına damga vuran isimden bahsetmek gerekirse eğer, Adolf Anderssen bir vezir ve iki kalesinden vazgeçmiş fakat yine de rakibini yenerek “Ölümsüz Oyun” ünvanını almış. Zaman içerisinde satranca Soğuk Savaş dönemine de rastlanmış.
Sovyetler Birliği bu oyunda iyi olmak için bayağı bir çaba harcayıp üstün galibiyetler alsa da karşılarına zorlu bir rakip çıkmış. Bu rakibin insan olmaması herkesi şaşırtmış. Evet, doğru okudunuz… Bir bilgisayar insan beyninin ötesine geçerek oyunu kazanmış. “Deep Blue” isimli bu bilgisayar sistemi 1997’de Gary Kasparov’u yenmiş ve tarihe geçmiştir. Şu anki bilgisayar sistemleri insanları yenebilecek kapasitede, fakat onları da yine insan beyninin yaptığını düşünürsek eğer belki sonsuza kadar şah-mat olmaktan kurtuluruz.
Tarihte unutulmazlar ve önemli satranç ustaları:
Usta oyuncu olarak en eskilerin başında Joseph Henry Blackburne (1841-1924) geliyor. Kara Ölüm lakabıyla bahsedilen Joseph, hiç beklenmedik fedakarlıklar yaparak kendine özgü bir stil geliştirmiş ve satranç dünyasında kendinden çokça bahsettiriyor. Bir sonraki altın ismimiz Anatoly Karpov (1951-). Hala hayatta olan Karpov 1975-1985 yılları arasında kendinden çokça bahsettirmiş bir isim. Blacburne kadar agresif oynamaması oyununu bazı insanların sıkıcı bulmasına sebep olmuş. Fakat aniden hücumu ve defansif oyun şekliyle yine de tarihteki yerini almayı başarmış.
Efsaneler köşesinin mihenk taşı: Kasparov Jenerasyonu
Ardından Garry Kasparov geliyor. Az önce de bahsettiğimiz gibi yapay zekaya karşı oyunuyla kendinden bir hayli bahsettiriyor. 1985’ten 2000’e kadar dünya şampiyonluğunu elinde tutan Kasparov, artık emekli olsa da zaman zaman gösteri maçlarında oynuyor. Sırada Amerika’dan bir isim… Bobby Fischer (1943-2008). Yalnızca 3 sene boyunca dünya şampiyonluğunu elinde bulundursa da yapay zekaya göre en mantıklı hamleleri yapan isimlerden biriydi. Ayrıca Amerika’nın çıkardığı tek dünya şampiyonudur. Oyun türüyle birçok kişiye ilham olmayı başarmıştır. En son sırayı günümüzün en efsane kişisine ayırdık. Magnus Carlsen. Norveçli Carlsen oynadığı hızlı oyunlarla kendinden bahsettirmekle kalmayıp satranç oyuncularının puanını gösteren FIDE ELO’da 2882’ye ulaşarak rekor kırmıştır.
Kaynak: Webtekno