Ölüm Vadisi’ndeki Gizem
California çölünde dünyanın en “gizemli” olaylardan birisi bulunur: Ölüm Vadisi’ndeki “yürüyen kayalar”… Bu kayaların hareketlerinin sırları nihayet 27 Ağustos 2014 tarihinde PLOS One dergisinde yayımlanan bir makaleyle nihai olarak çözüldü ve hareketlerinin tüm detayları açıklandı.
Bunlar çığdan dolayı dağlardan düşen, nehir yataklarında akan su ile taşınan yada hayvanlar tarafından kenara itilen, sıradan kayalar değildirler. Bu kayalar (bazıları 300 kilogram civarındadır) düz bir çölde, sert ve kupkuru çamurun üzerinde izler bırakarak hareket ediyorlar ve bunlardan bazılarının bu şekilde aldıkları yol yüzlerce metreyi bulabiliyor. Ancak sorun, onları hareket ettirenin ne olduğunu bilmiyor oluşumuz! Yapılan hiçbir açıklama tek başına bu kayaların hareketlerini açıklamaya yetmiyordu. Ancak 2014 yılında gelen açıklama, bu sorunu kökünden ve sonuna kadar çözecek gibi duruyor. Önce konuyla ilgili biraz bilgi verelim:
Bu kayalar “gizemli” bir güç ile hareket ediyorlar ve neredeyse 90 yıldır var olduklarını bilmemize rağmen, kimse bu kayaların hareket ettiğini göremedi. Tabii bu oldukça anlaşılır, çünkü pek az insan oturup da günlerce durduğu yerde duran ama aslında muhtemelen mikron mikron hareket eden bu kayaları gözleme zahmetine girdi. Kayaların hareketlerinde bazı ipuçları var: örneğin birbirine yakın olan kayalar genelde uzun mesafeler boyunca birbirlerine paralel hareket ediyorlar. Ancak bir süre sonra yönleri tamamen farklılaşabiliyor. Kimisi daha az, kimisi daha çok hareket ediyor. Kimisi uzun yıllar hareket ettikten sonra artık hiç hareket etmiyor, kimisi bazı yıllar hareket edip bazı yıllar hareket etmiyor.
Ama artık tüm bunların nasıl olduğunu biliyoruz. En azından eskisinden çok daha iyi ve şaşılası bir gizem olmadığını anlayabilecek kadar…
”Racetrack Playa” (Playa: Kuru göl yatağı) ABD, California, Ölü Vadisi Ulusal Parkı, Panamint Dağların kuzey taraflarında bulunan ve mevsimsel olan kuru bir göldür. Az önce bahsettiğimiz hareket eden kayaları (Sailing Stones) sayesinde meşhurdur.
Soğuk bir kış sabahı, eriyen kar bu bölgeyi kapladığında, bu kayaların nasıl hareket ettiği sonunda videoya çekildi. Aşağıdaki videoda, kurumuş toprak içerisinden çıkan yer altı sularının nasıl vadiyi kapladığı gözüküyor.
Akışkanlar Mekaniği
Akışkanlar mekaniği ile yapılacak basit bir analizle bile, böylesi bir akış olduğunda kayaların kolaylıkla hareket edebileceği hesaplanabiliyor. Çöl şartlarında oluşan oldukça düşük sıcaklıktaki bu buzsu su, kayaları çok düşük hızlarda (birkaç saatte birkaç milimetre gibi) hareket ettirdiğinden, kayaların hareketini gözle takip etmek mümkün değil. Ancak bu videonun varlığı, kayaların nasıl hareket ettiğini açıklamak için büyük bir kaynak olarak görülüyor. Su, sıradan bir kum yapısında olmayan ve taşlaşmış bir yapıda oluşan yüzeydeki sürünme izlerini, sertliklerinden ötürü silemiyor. Ancak kayalar yeterince ağır ve sert oldukları için, hareket ederlerken bu toprağın üzerinde iz bırakıyorlar. Böylece kayaların bıraktıkları izler buzlu su çekildikten sonra metrelerce takip edilebiliyor.
Bunun haricinde konuyla ilgili başka birçok açıklama yapılabildi. Bunlar arasında özellikle buzlanma ve rüzgar etkisi üzerinde duruluyor. Örneğin Bob Sharp ve Dwight Carey Mayıs 1972’den itibaren 30 adet kayayı isimlendirip sınıflandırdılar ve hareketlerini takip etmeye başladılar. Bu işlem tam 7 sene sürdü. 7 senelik araştırma ve analizin sonunda, geceleri oluşan aşırı düşük sıcaklıklarda kayaların etrafında oluşan buzul parçacıklarının, rüzgarın hareketiyle birleşince harekete neden olabileceği gösterilmiş oldu. Gözlemleri süresince kayalardan bazıları 7 yıl içerisinde sadece birkaç santimetre, bazıları ise 65 metre kadar hareket ettiler.
Bu analizin bazı diğer sonuçları ise şöyle: hiçbir kayanın yazın hareket ettiği tespit edilmezken, kayaların hareketinin sadece kışın olduğu keşfedildi. Kışları da, her kayanın hareket etmediği, sadece bazılarının hareket ettiği gözlendi. Her yıl hareket eden kayaların rastgele değiştiği ve önceden de tahmin edilebileceği gibi belli bir düzeni olmadığı kanıtlandı. Gözlemler sırasında, en küçük olan (6.4 santimetre çaplı) “Nancy” isimli Kaya H, 1 kış içerisindeki en uzun mesafeyi (260 metre) aldı. Tüm gözlemler sırasında hareket eden en büyük kaya ise 35 kilogram ağırlığındaydı.
Bu kütlenin üzerindeki kayaların hareket etmediği gözlendi. Örneğin, kayalardan en büyüklerinden biri olan 318 kilogramlık kaya hiç hareket etmedi. Ancak arkasında, daha önceden oluşmuş 170 metrelik bir iz bulunuyordu. Araştırmacılar, bu izin muhtemelen kayanın çöle düştüğü zaman sahip olduğu enerjiden (momentumdan) ötürü, ilk zamanlarda oluştuğunu düşünmekteler.
Üstelik bu kayalar kütlece de sabit kalmıyorlar. Islaklığa bağlı olarak çözünerek küçülebiliyorlar, hatta içeriklerine bağlı olarak tamamen bile yok olabiliyorlar. Örneğin az önce bahsettiğimiz 318 kilogramlık kaya, (ki ismi “Karen” idi), bir dolomit kütlesi olmasından ötürü aşırı nemli ve ıslak geçen 1992-1993 seneleri arasındaki kış eriyerek yok oldu. Her ne kadar kayanın çalınmış olması da ihtimaller dahilinde olsa da, vinç ve kamyon izlerinin mutlaka kalacak olmasından ötürü bu ihtimal zayıf görünmektedir.
Yürüyen Kayalar Gizeminin Ortadan Kalkması
Daha sonradan 1995 senesinde, Amherst’te bulunan Massachusetts Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, yaptıkları analizlerle kendilerinden önceki araştırmaları doğruladılar. Hatta daha yüksek isabetli fiziksel analizlerle buz tabakası olmaksızın bile rüzgarın sert estiği zamanlarda (ki bu hız bölgede saatte 140 kilometreye kadar çıkabilmektedir) kayaları milim milim hareket ettirebileceği ispatlandı.
2011 senesinde, yukarıda bahsettiğimiz videonun da gösterdiği olayın keşfedilmesiyle birlikte, gizem perdesi tamamen aralanmış oldu ve “yürüyen kayalar” eski ihtişamını yitirdi. 2011’de American Journal of Physics dergisinde çıkan makale, suyun yükselmesi sırasında kayaların etrafındaki yüzeylerde oluşan buz raftlarının, kayma etkisine rahatlıkla neden olabileceği gösteriliyordu. Sürtünmeyi düşüren ve yüksek yüzey alanına sahip olan bu buz parçacıkları, bu kayalardan çok ağır kütleleri bile rastgele hareket ettirebilecek yapıdaydı.
Kayalardan paralel olanlar genelde aynı yönde hareket etmektedirler, çünkü üzerlerindeki etkiler büyük oranda aynıdır. Ancak farklı zamanlarda, çok sayıda denemeden sonra, yapısal, şekilsel ve fiziksel etkilerdeki farklılıklardan ötürü farklı yönlere hareket edebilmektedirler. Kayaların hareketine etki eden faktörlerin sayısının fazlalığından (rüzgarın hızı, yönü, ortamıdaki basınç faktörleri, yüzey sürtünmesi, su yükselmesi, miktarı, suyun asiditesi, kayanın kütlesi, hacmi, yoğunluğu ve daha binlercesi…) ötürü bu hareketleri öngörmek oldukça zordur ve bu yüzden dışarıdan bakan birine tamamen rastgele hareket ediyorlar gibi gözükür (ve büyük oranda da öyledir).
Muhtemelen nihai açıklama ise 27 Ağustos 2014 tarihinde PLOS One dergisinde yayımlanan bir makaleden geldi: kayalar gerçekten de nemli toprak üzerinde esen mutedil rüzgarların etkisi ile hareket ediyorlar! Makalenin baş yazarı San Diego Kaliforniya Üniversitesi Scripps Enstitüsü paleobiyologu Richard Norris, bunu şöyle anlatıyor:
Bu harika bir Goldilocks fenomeni örneğidir. Ölüm Vadisi’nde bu tür su birikintileri yok denecek kadar azdır ve yeterince şiddetli yağmurlar veya karların yağdığı yıllar arasında onlarca yıllık kuru dönemler olabilir. Bu nedenle işe yarar bir su birikintisinin oluşması çok uzun yıllar sürebilir.
Peki yürüyen kayalar nasıl hareket ediyor?
Çoğu kişiye bu kadar ağır kayaların yumuşacık rüzgarlarla hareket edebileceği şaşırtıcı gelebilir. Bilim insanları bile buna şaşırdıklarını söylüyorlar. Ancak onların şaşkınlığının sebebi biraz daha farklı. Makalenin yazarlarından Johns Hopkins Üniversitesi gezegen bilimcisi Ralph Lorenz şöyle izah ediyor:
Şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Bu kayaları kaldırmak için kaldırma kuvveti gerektiğini sanıyordum; ancak açık bir şekilde buna ihtiyaç yok. Ayrıca bu kayaları hareket ettirmek için gereken buz kalınlığı benim tahmin ettiğimden de çok ince. Bu kayaların hareketinin gerçekleştiği anları izlemek gerçekten heyecan verici.
Bu tür olayların sadece Ölüm Vadisi’nde olmadığı da biliniyor. Çok daha soğuk iklimlerde, çok daha devasa boyutlarda gerçekleşebiliyor. Örneğin bazı göller veya nehirler donduklarında, Ölüm Vadisi’nde olandan çok daha ağır kayaları hareket ettirebiliyorlar. Tabii bu Ölüm Vadisi’nde sürekli olduğu için ve daha gizemli bir ortamda gerçekleştiği için, daha ilgi çekici oluyor ve sahtekarlara malzeme olmaya daha açık oluyor.
Kısaca, bilim dışı kitlelerin ve sahte bilim meraklılarının gözdelerinden biri olan “yürüyen kayaların” da, diğer her türlü “doğa üstü” olduğu iddia edilen fenomen (olgu) gibi tamamen bilimseldir ve her türlü fizik yasasına uygun bir biçimde, tamamen doğal süreçlerle açıklanabilirler. Bu kayalar, yükselen suların, buz kristallerinin ve rüzgarın etkisiyle, uzun yıllar önce çeşitli sebeplerle düşmüş oldukları bu vadide aşırı yavaş bir şekilde ve tamamen rastlantısal yönlerde hareket etmektedirler. Bu aşırı yavaş olay, birçok diğer yavaş olay gibi (çevrenin değişimi, evrim, yer plakalarının hareketi, vs.), insan tarafından kolay kolay algılanamadığı için “doğa üstü” ya da “imkansız” gibi düşünülmektedir. Halbuki bilimin ışığında yapılan bir analiz, gerçeği gün gibi ortaya çıkarmaktadır.
Kaynaklar
- Çağrı Mert Bakırcı, “Ölüm Vadisi’ndeki “Yürüyen Kayalar” Nasıl Hareket Ediyor?”, https://evrimagaci.org/olum-vadisindeki-yuruyen-kayalar-nasil-hareket-ediyor-1118
- R. D. Norris, et al. (2014). Sliding Rocks On Racetrack Playa, Death Valley National Park: First Observation Of Rocks In Motion. PLOS One. | Arşiv Bağlantısı
- R. D. Lorenz. (2010). Ice Rafts Not Sails: Floating The Rocks At Racetrack Playa. American Journal of Physics. | Arşiv Bağlantısı
- P. F. Schewe. Ice Offers Possible Explanation For Death Valley’s Mysterious ‘Self-Moving’ Rocks. (17 Şubat 2011). Alındığı Tarih: 15 Şubat 2020. Alındığı Yer: Phys.org | Arşiv Bağlantısı
- P. John. Death Valley’s Sailing Stones Mystery – Solved!. (06 Eylül 2007). Alındığı Tarih: 15 Şubat 2020.
- B. Dunning. Living Stones Of Death Valley. (15 Ocak 2007). Alındığı Tarih: 15 Şubat 2020. Alındığı Yer: Skeptoid | Arşiv Bağlantısı